Bu Amsterdam'a 3. gelişim. Benimle gezenler bilir; güzel bir 'itinerary' hazırlayıp verimli ve ucuz bir gezi geçirir, mutlu olurum. Bu gelişimde öyle olmadı. 3 haftayı sokaklarda aylak aylak gezerek, yeni insanlar tanıyarak, gelen arkadaşlarımla zaman geçirerek ve alışveriş yaparak değerlendirdim. (2. dönemin başından başlayıp hala süregelen, artık alışveriş yapmama kararım buraya dayanıyor sanırım) Sonunda tam istediğim gibi bir tatil geçirdim ve inanır mısınız, mutlu bir şekilde dönebildim. Şimdi bir sürü fotoğraf paylaşacağım. Sanırım hiç birinde yokum. Bunun nedeni Amsterdam'ı gezerken, gezmeye gelen turist kafası yerine, oranın yerlisi gibi takılma kafasındaydım. Türkiye'de sokakta bazen yaşadığım gerginlikten eser yoktu. Kendimi hiçi yabancı hissetmedim. Çünkü zaten yabancı değildim. Amsterdam gibi bir şehirde dünya vatandaşı olmayı becerebilen hiç kimse yabancı değil.
Bu fotoğrafta Hollanda'nın en yüksek tepesini görüyoruz. Deniz seviyesinden yalnızca 14 cm alçakta olduğu için, Hollandalı dağcıların en çok rağbet ettiği destinasyon.
Aylak aylak sokakta dolaştığımı söylemiştim. Red Light district bence şehrin en eğlenceli bölgesi. Zamanımın büyük kısmını buralarda dolanark geçirdim. Amsterdam'da resmi olarak bir Çin mahallesinden söz edilmese de sokak isimleri'nin hem Hollandaca hem de Çince yazıldığı bir bölge var. Yalnızca Çinliler değil, bir çok Asyalı göçmen bu bölgeye yakın yaşıyor. Mahallede bir budist tapınağı bile var. Sağdaki fotoğraf, Red Light district'in en yoğun fuhuş bölgesinin bir kaç girişinden biri. Gündüz vakti ailelerin çocuklarıyla rahatlıkla gezdiği bu yerde geceleri yürümek oldukça zor. Zira sokağı tıkamamak için durmadan yürümek gerekiyor. Tabi her sokak bunun kadar dar değil. Şehrin en eski kilisesinin yanındaki kısım oldukça geniş. Fahişelerin pencerelerinin hemen yanında bir de kreş bulunuyor. Alttaki fotoğraf 44 numaralı bir bot evden. Bot evlerde yaşamanın apartman dairesinde yaşamaktan çok daha pahalı olduğunu duymuştum, doğru mu bilemedim.
Burası şehir merkezindeki en büyük park olan Vondelpark. İçinde parkta bulduğunu başkasına ait olan eşyaları asabileceğiniz bir askı var. Ben gördüğümde üzerinde bir kaç tek eldiven ve çorap vardı. Askı muhtemelen evsiz insanların daha çok işine yarıyordur. Uygulama park dışında şehrin bir kaç noktasında daha mevcut. Alttaki resim ise bir yol yapım çalışmasından. İnşaatlarda deniz kumu kullandıklarının en büyük kanıtı. Krili çamaşırlarını daha fazla saklayamazsın Hollanda.
Bu fotoğraftaki cadde, cadde üzerinde belediyeye ait olan ve fahişelerin koşullarını iyileştirmek, haklarını korumak amacındaki bir ofisin vitrininde "Amsterdam'ın en güzel caddesi olarak tanımlanmış. Cadde üzerinde gidilebilecek yüzlerce mekan var. Amsterdam avrupanın "gay capital" i olsa da bir gay mahallesi yok, ama gökkuşağı bayrakları her yerde.
Restorasyon yapılan 400-500 yıllık apartmanlar.
Geçen sefer geldiğimde yemeye cesaret edemediğim kekler. Yaş pasta olduğundan haberim bile yoktu.
Bir Venedik değil tabi, ama şehirde böyle manzaralarla sık sık karşılabiliyoruz. Penceresinin önüne botunu park etmek şahane olmaz mıydı.
Burası şehir merkezinde bulunan, içeriye girmek için yalnızca tek bir kapısı olan küçük bir dini mahalle. Protestan meshebinin yayılmaya başladığı zamanlarda baskıdan kaçmak isteyenlerin kurduğu ve eskiden sadece kadın rahiplerin yaşamasına izin verilen mahallede bir de Anglikan kilisesi bulunuyor. Fotoğraf çekmek yasak. Aşağıdaki iki resim büyük bir göçmen pazarından. Her türlü kaçak ve taklit malı bulmak mümkün. Göçmenleri toplumdan ayırmak isteyen hükümet şehrin oldukça dışına inşa etmiş bu pazarı. Başta yalnızca göçmenlerin uğradığı pazar, ekonomik krizle birlikte oldukça fazla Hollandalı'yı çekmeye başlamış. Satılan ürünler o kadar sahte ki, halı ve kilimler computers ve electronics olarak satılmaya çalışınıyor. Ne ayıp.
Genellikle dolu olan sokak satrancı.
Şehrin en işlek caddesi. Mağazalar, restoranlar ve tramvay. İstikal kafası.
Bu da Zaandam'ın merkezindeki Dam meydanı. damdadmadmamdamdm. Dam set demek.
Amsterdam = Amstel Dam = Amstel nehrine kurulan set.
Son olarak, Zaandam'da kaldığım mahalle. Amsterdam'da geçirdiğim onca gün boyunca ileride mutlaka buraya taşınacağıma ikna olmuştum. Ama son gün bu plandan o kadar da emin değildim. Yabancı olma etkenini aklımdan çıkarmamam gerekli. Ülkemde zaten yeterince yabancılık çekiyorum, Amsterdam'da Türk kimliğim ben en başında yabancı yapmayacak mı. Gerçi etnik kimliklerimiz ile ötekileştirildiğimiz bu ülkede benzer duyguları yaşamak mümkün. Bilmiyorum, ben biraz daha düşüneyim.Yazıyı sokaklarda dolaşırken sık sık mırıldandığım Peter Björn and John'dan Amsterdamın lirikleriyle bitireyim.
And I was heading up north to a place that I know
Eating well, sleeping well
But still I was way, way out of line
Amsterdam was stuck in my mind