12 Aralık 2011’de Tuzla’ya çıktım, 6 Kasım 2012’de
Tekirdağ’da noktayı koyuyorum. Bir an önce arkamda bırakmak istediğim bir dönem
olduğu için detaya girmeyeceğim, sağda solda kalan birkaç anıyı da siliyorum. Bu
ne saçmalıktı? Dafuqlardan dafuqlara koştum resmen.

Çalıştığım yerde geçirdiğim zaman çok kalitesiz, can sıkıcı
ve yalnızlık dolu olsa da izin aldığım günler ve haftasonları bana gereken
motivasyonu sağladı galiba. Onlarca gece partiledim, en sevdiğim grupların
konserlerine gidebildim, sergiymiş sinemaymış geri kalmadım, bol bol denize
girdim, güneşlendim ve daha türlü türlü şey. Az kalsın evimde cocuchsurfing’le
bir Japon’u bile ağırlayacaktım. Motive ediyordu bunlar ama asla gün saymamı
engelleyemedi ve “sen askerlik yapmıyon ki” diyen gıcık insanlara göğüs germek
zorunda kaldım.

Ailemin hakkını ödeyemem. Yaşadıklarımı paylaşan arkadaşlarımın
da. Onlara minnettarım. Stresime ortak olduğunuz, ağlayarak telefonda
konuşurken beni dinlediğiniz ve hep moral verdiğiniz için çok ama çok teşekkür
ederim. Söyleyeceklerim bunlar. Sizi baya seviyorum.
Artık Tuzla’ya gitmeden önce, döndüğüm zaman okumak üzere
kendime yazdığım mektubu okuyabilirim. Mektubun amacı, eski hayatıma uyum
sağlamamı kolaylaştırmaktı aslında. Ama mektubu yazarken serbest zamanımın
80%’ini İstanbul’da geçireceğimi bilmiyordum. Olsun olsun ben yine de okuyayım.
Le kiss, le hug.
Hepimize geçmiş olsun.