25.1.13

"..noch einmal Beck's bitte!"

Berlin hakkında aylar önce bir yazı yazmıştım. Hatta başlığı öyle bir atmışım ki sanki yazı dizisi gibi devamı gelecek. Ben galiba üşeniyorum yazmaya o yüzden devam ettirmedim diyeceğim ama, o yazının üzerine bir sürü başka yazılar yazdım. Galiba Berlin'i anlatamamaktan çekiniyorum. Bu benim 3. gidişimdi ve hala yapmak istediğim onlarca şey var orada. Yakında daha fazla Almanca bilmiş olarak ve yerele daha çok karışabilmek üzere tekrar gitmek istiyorum.

Berlin'de ablamla birlikte, Kreuzberg'in merkezinde bir hostelde kaldık. Bir hafta dolmaya yakın görülmezse olmaz denilebilecek hemen hemen her yere gittik. Ablam yeni aldığı fotoğraf makinesiyle her poz için dakikalarca ayarlarla oynarken ben, vücut sıcaklığımı donma noktasından yukarıda tutmak için büyük çaba gösteriyordum. Yine de yüzlerce Berlin'li fotoğraf çekmeyi başarmıştık. Ben hem buna güvenerek hem de daha önce de geldiğim ve fotoğraflar çekildiğim için -kaldı ki fotoğraf çekilmeyi de sevmem- telefonumla çok fazla fotoğraf çekmedim. Ama ne yazık ki bir akşam, ben en sevdiğim bardayken ablam hosteldeki arkadaşlarına çektiği fotoğrafları gösterdikten sonra kamera sihirli bir şekilde ortadan kayboldu ve ablam son günlerini bu hayal kırıklığıyla geçirdi.

Buradaki fotoğraflar ara sıra çıkarıp çektiğim, turistik zevklerle çekilmeyen fotoğraflar.

Berlin'i çok seviyorum ve özlüyorum.


Burası ilk gece gittiğim ve aynı gece içinde robyn, crystal castles, radiohead, azelia banks, goldfrapp, the knife, die antwoord, justice vs. çalan çok eğlenceli yer. EVET aynı gecede. Sırf o anki mutluluğumu hatırlayayım diye çıkarıp çektim. Of bence rüya gibi. En son çıkan şarkılar en iyileridir kafasından kurtulamayan Türkiye'de, İstanbul'da bile bunlardan birini çaldırabilmek için neredeyse ağlıyorum. Bu da tuvalet işaretleri. Normalde bu işaretleri gözardı eden biri olarak bunu görmezden gelemedim.


Bazı insanlar gezi planlarımı açıklarken aralıkta kuzeye gitmenin saçma bir fikir olduğunu, çok üşüyeceğimi ve hiç eğlenceli olmayacağını söylediler. Onlara buradan devasa bir LOL yapıyorum. Aralık ayı Avrupa'da gezmek için en iyi zamanlardan biri. Çünkü sokaklar ışıl ışıl, güzel kokularla ve mutlu insanlarla dolu. Dikkat edilmesi gereken nokta, ayın 24-25-26'sında yapılacakları iyi planlamak. Sokaklar birden bire boşalır, açık dükkan bulmak zorlaşır sonra suyu bile Berlinci'lerden alabilirsiniz. Gerçi ben suya sadece 1 kere para verdim, o da musluk suyunu dolduracak bir şişemin olması içindi.

Reichtag ve çevresi karlar altında pek tatlıydı.

Altındaki fotoğraf Doğu Almanya günlerinden. Anaokulu çocuklarına sosyalizm eğitimi çok erken verilmeye başlanıyor. Bu çocuklar lazımlıklarından kalkmayı hak etmek için bütün grubun tuvaletini yapmış olmasını beklemek zorunda.



~€1.5'luk akşam yemeğim. Çok ucuz bira + çok ucuz devasa et parçası. Fotoğrafta biraz küçük görünüyor ama ben tamamını bitiremedim. Arka planda da ablam yarım kızarmış tavuğu götürüyor. Yemek bitince kalkıp sebze meyve reyonuna saldırdık. Ama organik bile olmayan meyvelere milyonlarca euro ödememek için bir paket kuru kayısı ve 2şer elma, portakal almakla yetinip koşarak uzaklaştık. Hemen yanında her köşe başında karşımıza çıkan Bretzel ve hayal kırıklığına uğrayan ablam. Ne de olsa BİZ BRETZELE BİLE GEVREK DERİZ. (eier liqueur'e de "ıyyy yumurta likörü mü :(" deriz)

 


"Ablaaa noolur biraz kayayım noolur"umu kırmayan ve ben küçük Berlin'li çocukları ezmemeye çalışırken beni sabırla bekleyen fedakar ablam. Alman teyzenin YAHHĞGAATEE?? şeklindeki 'Jägertee' telafuzunu duyup hayatı değişmeden bir kaç gün önce ne kadar umutla bakıyor hayata.

  


Tor'un önündeki muhtemelen 100. ancak çılgınca yorgunluk ve pis saçlar nedeniyle asla güzel olamayan fotoğraf. Hemen ardından Holokost anıtında sessiz, dakikalar.(blokların arasında haykırarak koşturan İspanyol gençler gelene kadar. Abi tamam İspanyol'sunuz siz ve doğanızda var desibel sınırlarını zorlamak. Ama neden böyle bir yer seçtiniz?)

 


"This is my happy face." En sevdiğim ve ilkel gibi her gece gittiğim barda çekildiğim otoportrem. Adını hatırlamadığım mutluluk hormonumun tavan yaptığı, anksiyetemin dibe vurduğu anlar. Yanındaki de barmen abimin, ben Berlin'den ayrıldıktan sonra "live for you!" diye çekip yolladığı fotoğraf.

 

Haritadaki siyah noktalar, Berlin Duvarı'nın inşa edilmesi nedeniyle şehirle birlikte bölünen metro hattındaki kullanılamayan, kapatılıp kontrol altına alınan istasyonları gösteriyor. Fotoğrafta "hayalet istasyonlar" olarak anılan yerlerde nöbet tutan askerler var. Günümüzde kullanımda olan bu tüneller ile askerler dahil olmak üzere Batı Berlin'e kaçan çok Doğu Almanya'lı olmuş.

Mauerpark'ta toplu grafitilemece. (Parkın ismi Berlin Duvarı'ndan gelse de buradaki başka bir duvar)


Son olarak, bu döner açlığı nedir?

Kim benimle Berlin'e gelir?





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder