Bir gün yine odamda oturup Euroshopper malzemeleri ile yapılmış yemeğimi tüketirken aklıma çok önemli bir soru geldi. Acaba dünya üzerinde ikea dışında İsveççe konuşulan bir yerler var mıydı? Bu sorunun cevabını öğrenmek için derhal gaza geldim ve Ryanair'den bir adet Stockholm bileti aldım. 2 milyonluk Stockholm'de neden 4 tane havaalanı bulunduğu İsveçlilerin de kafasını karıştıran bir sorun bence. Uçağımız Ryanair olunca şehir merkezine 80 dakikalık havaalanına gidildi tabi.

Dolmuşa biner gibi uçağa bindim ve numarası olmayan koltuklardan birine oturdum. Uçak sakinleri arasında "uppala loppala" diye konuşan insanlar duyunca, bunun İsveççe olabileceğini tahmin ettim, doğru yere gidiyordum.. Uçak havalandıktan kısa süre sonra sol kanat ucundan kopmasın mı? Neyse ki bu sadece hayalgücümdü, Ryanair gayet güvenli ve temizdi. Uçakta plastik sandalyeye oturmayınca, ve benden kemer için para alınmayınca, bu güzide havayolu şirketinin boşu boşuna günahı alınıyormuş dedim.

İlk gün Ayşegül'le Stockholm'de gezindikten sonra trenle Uppsala'ya gittik. Fiyatların memleketimiz Prag'a göre kat kat fazla olduğunu görünce, her gittiğim yerde yaptığım gibi burada da "Çıkın avrupa birliğinden!!" diye söylendim. 4 tl ye şişe suyu olmaz efendim. Rastgele dolaşırken karşımıza Ericsson Globe binası çıktı. İçeri girdiğimiz sırada, İsveç'in eurovision seçmeleri yapılıyordu, oturduk biraz izledik. Bir süre sonra ise aradığım cevabı buldum.. Bu resimdeki kitaplık ikea'da değil, gerçekten kullanımda olan bir kitaplıktan çekildi ! Evet !! İkea'dan başka yerlerde de İsveççe konuşuluyor !!!!! Hatta benden duymuş olmayın ama, sanırım İsveç'te başka mobilya firmaları da var..

Stockholm'e geri döndüğümde ise klişe arayışıma hemen başladım. "Avrupalı azıcık güneş görünce hemen dışarı çıkıyor canım.." Şehirde gördüğüm onlarca ıssız adam ve ıssız kadın, bir köşede durmuş gözler kapalı güneşe dönmüş ısınmaya çalışan İsveçli'lerden başkası değillerdi. Ayrıca sık sık kafelerin önünde dizilmiş güneşlenen beyaz insanlar görüntülendi. Geçirdiğim 3 günün güneşli ve güzel olması ise yürekleri ısıtan bir olay adeta. Bir de ara sokaklardan birinde İsveç Korsan Partisi'nin propaganda malzemelerini satan bir yere rastladım. Yer yer her köşebaşında H&M olması ise meraklı gözlerden kaçmadı. Bir meydanda da üzerinde insan olmayan at heykeli görünce garipsedim. Bu vikingler karaya çıkmadıkları için at üstünde bir kahraman yetiştirememişler sanırım, eksik kalmamak için de sadece at koymuşlar.

Şehir merkezi olan 1200lerde kurulmuş Gamla Stan(eski kasaba) adasında, meclis binası, kraliyet sarayı ve Nobel akademisi bulunmakta. Kuzeyin Venedik'i takma ismine sahip bir şehir olarak, mimari açıdan beklediğim gibi bir şehirle karşılaşmadım. Eski ve yeni olsun bütün binalar birbirini andırıyor. Hepsi ikea'dan çıkmış gibi diyerek küçümsemek istemiyorum şayet çok güzel bir şehir. Denizle iç içe oluşu bakımından İstanbul'u da andırdı biraz. Beyoğlu'nu özledim. Nobel ödülleri'nin verildiği bina da oldukça mütevaziydi, ya da Prag'la karşılaştırınca daha az süslü kalıyor. Bu vikingler anlaşılan heykel yapmaya da üşenmiş. Çıkın Avrupa birliğinden ! Bu arada Nobel denilen adam'ın kurduğu şirket şu anda dünyanın en büyük silah şirketlerinden biri. Böyle bir adam adına barış ödülü verip bir de sokaklara ucu bağlanmış silah heykeli ya da barış sembolleri koyunca pek samimi olmuyor. Tepkimi göstermek için meclis binasının önünde duruşumu gösterdim. Ama dükkanların birinde ABBA'nın ispanyolca "thank you for the music" ini dinleyince hemen yumuşadım.

İsveç'li kızlar hakkında uzun yorum yapmaya gerek yok, gerçekten güzeller işte. Gözlemlediğim kadarıyla İsveç'te kızlar arasında tayt giyme yaşı 5'e düşmüş durumda. Erkekler ise vatani görevlerini dar pantolon giyerek gerçekleştiriyorlar. Türkiye de "ahueha ibneeaaa, zuhahaha .rspuuu aheuhe" gibi gerizekalı insan yorumları yapılacak kıyafetleri burada HERKES giyiyor. Genç yaşlı moda ikonu adeta. Avrupa'nın sanatını almışlar. Ve çok okuyan Avrupalı'ya burada da rastlayamadım !! Onun yerine bol miktarda yere tüküren, otobüste sıraya girmeyen ve bol bol kırmızı ışıkta geçen Avrupalı'ya rastladım. Bir gün otobüste 2 ön sıradaki arkadaşıyla bağıra bağıra tartışan barbar İsveçli kız sayesinde aldığım yoğunlaştırılmış İsveççe ile bu ülkede İsveç'çe konuşulduğu konusunda oldukça ikna oldum. "Avrupa'da hiç böyle şeyler olmuyor" insanları için ise bu resmi çektim. Havaalanına gitmeden, metrodaki otomattan çikolata alırken portakal suyunun altındaki ve gofretin solundaki kutu, prezervatiften başka bir şey değildi. İşte avrupada böyle şeyler oluyor demek ki.