Bir şehirde yaşıyorum demek için ne kadar süre gereklidir? Kişiye göre değişiyor sanırım. 20 yıldır İzmir'de yaşayan ben henüz Asansör'e gidip bir akşam yemeği yemedim ya da Konak Meydanı'na 5 dakika mesafedeki Arkeoloji Müzesine gitmedim. Tabii ki bunun nedeni, nasıl olsa bir gün giderim, burada yaşıyorum sonuçta mantığı. Hayatımdaki ilk rakıyı da bir Tayvanlı ile beraber içmem de ayrı bir konu aslında. Şu an Prag'da yaşıyorum diye rahatlıkla söyleyebilmemin nedeni azalan aidiyet, artan bağımsızlık duygusudur. İzmir "gerçekte" yaşadığım yer değil, memleket olarak hayatımın değişmeyecek bir parçası olarak kalacak sadece.
Prag'da yılımın 3 te birini geçirecek olmam, beni "nasıl olsa bir gün giderim" şeklinde düşündürmedi. Keşfedilecek çok fazla yer var ve rastgele bir sokağa daldığımda hala ilginç bir şeyler bulabilmek güzel. Resimde sıradan bir şey gibi görünüyor ama en çok sevdiğim yapılardan biri bu çeşme. Ve bir gün içinde keşfedilen ilginçlikler şu şekilde sıralanmakta.
Burası ara sokaklardaki bir kanalın üzerindeki köprünün duvarı. Demirlerin üzerindekiler ise yüzlece kilit. Romantik serseriler kilitlerin üzerine isimlerini yazıp hiç ayrılmama dileği tutmuş oluyorlar. Asma kilitlerin anahtarı ise hemen arkadaki nehre atılıyor diye tahmin ettim. Ben gittiğimde de orada bulunan ve asma kilit satan işportacı amca yoksa eğer bazı insanlar gibi duvara kilit çizmek de kafi. Bu köprü, John Lennon duvarını geçer geçmez kolayca bulunabilir. 
John Lennon duvarının da şöyle bir hikayesi varmış. Cinayet işlendikten sonra yas tutmaya başlayan Çekoslovak gençliği, anı olması için Malta'lı şövalyelere ait olan binanın duvarını seçmişler. 90'lara kadar süren 10 yıllık polis ve gençler arasındaki grafitti mücadelesi, Maltalıların izin vermesinin ardından yasal hale gelmiş. Prag genelinde yasal mı bilmiyorum ama en azından rahat olmalı ki çok fazla grafitti, stencil ya da rastgele karalanmış duvarlar var. Stockholm'ü sıkıcı yapan şeylerden biri duvarlarda tek bir çizik olmaması olabilir !
Kırmızı atın üzerindeki kırmızı uzun kollu adam, Nehirdeki en büyük ada üzerinde bulunan bir müzenin bahçesinde duruyor. Yakınlaşınca Prag'daki heykellerin olmazsa olmazlarından biriyle karşılaştım. Sanırım heykelsiz bina yapmanın yasak olduğu gibi, pipisi kapalı erkek yapmak da yasak. Öte yandan baya komik, plastik pipi ! (Plastik pipi deyince şu resmi de koymadan edemedim. Sex müzesindeki piercing sergisi)


Yurdumu değiştirdim. Dünyanın en iyi badisi Lukas sabah sabah geldi ve bütün işlerimi halletti.Yeni odam eski odayla karşılaştırıldığında bal dök yala denilebilir nitelikte ama derinlemesine temizlik yapılıyor şu an. Hayatımda yapmadığım duş ve küvet temizleme, buz dolabı raflarını silme eylemlerini az önce icra ettim. Pelin'ciğim, o kadar da kirli değillermiş, romanyadakilerden sonra baya "hijyenik" :) Yeni odamda bir İtalyan ile kalacağız ama bir süre yurtdışında olacağından şimdilik yalnız yaşıyorum. Özgurlükettaro !
Sokaklar kalabalıklaştıkça, kulüplerden ya da dışarıda yürürken sağdan soldan gelen ot kokusu da artmaya başladı. Turistler geldi şehrimizin huzuru kaçtı canım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder