Bratislava'da şehir merkezinden otobüsle tren istasyonuna geldim. Çekçeye olan 2 aylık aşinalığımdan sonra Slovakça anonslar bana Azerice gibi geldi. Acaba onlar da birbirleriyle dalga geçiyor mu? Slovaklar Kayboldumski yerine Azdımska deyince komik oluyor mu? Bence hayır.

Bu saçma düşüncelerden kurtulmak için ilk trenle Budapeşteye gitmeye karar verdim. Keşke insan her zaman karar verdiği şeyleri gerçekleştirebilseydi. O zaman belki benim gibi SAF birileri yanlışlıkla Sırbistana gitme tehlikesi atlatmazdı? Bratislava'dan Budapeşte'ye giderken bir kaç durakta durduk. Telefonumun şarjı bitmek üzere olduğundan kapatmıştım ve bu yüzden zamanı öğrenemiyordum. Nihayet durduğumuz bir durakta yanımdakilere nerede olduğumuzu sorunca Budapeşte cevabı almamla inmem bir oldu ve akabinde tren kalkıverdi.


Budapeşte için Avrupa'nın en güzel şehirlerinden biri diyorlar. Şehir insanları ve atmosfer itibariyle ortalama Avrupa şehirlerinden farklı. Şehri kısaca Bükreş'in daha fazla tarihi yapıya sahip olanı şeklinde tanımlarsam baya doğru olur bence.(Bükreş'teki eski şehir merkezinin onlarca klise, katedral, sinagog ve yüzlerce tarihi yapıya sahip büyük kısmı bir komünist lider tarafından yıkılıyor ve yerine ilk resimdeki dünyanın en büyük 2. idari binası, önüne de Paris'teki Champs-Elysees çakması bir cadde yapılıyor..) Burada insanlar daha akdenizli gibi, daha gürültücü ve hareketli. Macarca ise gördüğüm en çılgınca dillerden biri. Türkçe'nin tersten okunuşu gibi duyuluyor konuşmalar. Yazılar ise birinin klavyeye bakmadan rastgele tuşlara basması gibi.. Zamanımızın büyük kısmını Macarca ile dalga geçerek geçirdikten sonra aslında Türkçe'nin de biraz böyle göründüğünü farkettik daha az dalga geçmeye başladık..

Budapeşte metrosunu görünce ise yüreklerimiz burkuldu. Sanki Avrupa birliği Macaristanı AB'ye almış ve sonra aldığını unutmuş gibiydi. Dünyanın en eski 2. ağına sahip metronun 1. hattındaki vagonlar biraz geniş bir banyo kadar ve kapılar açılıp kapanırken 2 farklı melodide atari müzikleri çalıyor. Oyuncağa benzeyen vagolarla sallana sallana giderken eğlendiğimi inkar etmeyeceğim. Özel bir hat olduğu için kızmadım Macar'lara. Peki ya diğer hatlar.. İçerisi son derece kasvetli, vagonlar pas içinde ve tünellerde giderken sesten yanınızdaki insanın sesini duyamıyorsun. Bu resimde 2. hatta işaret diliyle anlaşıyoruz..


2 gün geçirdiğimiz Budapeşte'de görülmesi gereken her yerde ağzı açık pozlar verdikten sonra bir kaplıcaya gitmezsek ayıp olabilidi, şayet Budapeşte günde 70 milyon litreden fazla termal su elde eden bir şehir. Gittiğimiz havuz şehrin en merkezi yerlerinden birindeydi ve söylendiğine göre en fazla genç nüfusa hitap ediyordu. Kaplıcaların saunaların ve buhar odalarının bulunduğu bölgedeyken geçirdiğimiz 1 saat içinde, ne zaman havuzdan 35 yaşından daha yaşlı olmayan biri çıksa gitmeeee diye bağırıyorduk. Rahat rahat Türkçe konuştuğumuz bir anda havuzdaki bir adamın bize "Soğuk değil mi?" demesiyle pot kırmaktan kılpayı kurtulmuş olduk. Adamla biraz konuşunca, dışarıda bir havuz olduğunu öğrendik ve saatlerce baya bir eğlendik. Geceyi Renk'le havuzda girdiğim iddia ile 10 avro kaybederek kapatsam da sırf o havuz için bir daha Budapeşte'ye gitmek isterim. Ancak sıradaki hedef Berlin gibi görünüyor.

Havuzdan ancak 9 buçuk gibi ayrılabildiğim için otobüsü kaçırma tehlikesi atlattım. Shot bardağı alamasam da Sana yenilmeyeceğim Budapeşteee pozumu vermeyi ihmal etmedim. Gezi boyunca metrodaki bilet kontrolcüleri dışında genellikle Macarlar'la iyi anlaştığım için hiç, çıkın Avrupadan demedim. Sadece ilk zamanlar, çabuk Türkçe öğrenin canım diye rica ettim. Prag'a dönüş yolumda iyi uyuyabilmek için otobüste bira sipariş etsem de, yanımdaki barbar İspanyol'un kafası düzenli olarak omzuma düştüğünden radyodaki Macarca, Slovakça ve en son Çekçe şarkılar dinleyerek Prag'ıma geldim.
ahahah barbar ispanyol demek haaa.
YanıtlaSiltürkçe öğrenin haaaa.
yeneceğim seni pozunu da çok beğendim, tam bir kenyalı gibi çıkmışsın cnm.