Akdeniz'den döndüm! Yaptığım en güzel geziydi. Barış bey gezmeden duramadı ve vizesini sonuna kadar sömürerek Erasmus'umun son iki haftasına girdi. Hemen kısa kısa anlatayım..
Kafamda zaten büyük bir tur yapma planı vardı ve hatta bunun için annemlerden Prag'a gelirken dev sırt çantamı getirmelerini istemiştim. Şimdi o çanta, zaten buradan aldığım ıvır zıvırla dolacak bavulumda biraz daha ağırlık yapacak. Yine de rahatlıkla söyleyebilirim ki inter-air, inter-rail'den daha az yorucu ve rahat olmalı. Eğer Ryanair'in indirimli bilet zamanını kaçırmazsanız(yaz aylarına yaklaştıkça oluyor) hostel paraları da işin içine girince interrail'den daha ucuza gelebiliyor. Diğer yeme içme ve alışveriş harcamaları size kalmış. Turumuza kalabalık çıktık ve Malta'dan sonra 3 kişi olarak devam ettik. Bütün uçak rezervasyonlarını, hostel rezervasyonlarını ve plan programı iki gün içinde yaptım. Gidilecek yerlere de baktıktan sonra çantayı hazırlamaya koyuldum. Sanırım Erasmus boyunca derslerden çok, gezeceğim yerlere çalıştım. Keh !
İlk durağımız Krakow'a, Prag'dan gece treniyle gittik. Ekip biraz kalabalık olunca uyumak oldukça zorlu oldu. Ancak yine de 9 saatlik yolculuğun 4-5 saatinde rahat uyuyabildim. Kafamızda "acaba C+D vizemizin biten D kısmı nedeniyle sorun çıkar mı?" kaygısıyla Polonya'ya doğru ilerlerken bir ara kompartıman önünen geçen iki polis bize heyecanlı anlar yaşattı.. Sonunda sağanak yağmur eşliğinde Krakow'a ulaştık. Suratsızlık konusunda Lehler, Çekler'den aşağı kalmıyor diye düşünüyordum ki gittiğimiz hostel'den sonra çok farklı düşündüm. Polonyalılar'dan Leh diye söz edebilirim sanırım. En iyi bira iddiasıyla bana teklif edilen biranın markası Leh'di. Anlamını sorunca özel bir tarihsel isim olduğunu öğrendim. Lehistan adı buradan geliyor sanırım. Doğrusunu kullanıyo muyum bilmem ama böyle daha kolay geldi :) Hostelimizin adı Zodiakus ve 4 Leh kız arkadaş tarafından işletiliyor. Hepsi üniversite öğrencisi ve nöbetleşe çalışıyorlar. Hostel'e adımımızı attığımız andan itibaren son derece yardımsever ve arkadaş canlısıydılar. Zaten Krakow'da zamanımın büyük kısmını Goshia, Ania, Justyna ve Kanadalı Craig ile geçirdim. Bunun dışındaki zamanda Auschwitz ve Krakow'daki turlara katıldım.

Hostel'e yerleştikten sonra Auschwitz-Birkenau toplama kamplarını ziyaret etmek için otobüse bindik. Biraz erken dönüp akşam üzeri olan free tour'a katılmayı düşündük ama Auschwitz oldukça uzun sürünce yorulduk ve hostel'de duşa alıp dinlendik. Toplama kampına gittikten sonra anladım ki, filmlerde gösterilen bir çok olay yanlışmış. Kampta hayat bazen daha az abartılı bazen fazlasıyla vahşice. Tur rehberimizin anlattığına göre toplama kampı ile ölüm kampı farklı. Ölüm kampları, toplama kamplarının açılmasından 2 sene sonra açılıyor. Hitler, soykırım yapmaya 2 yıl sonra karar veriyor ve özellikle Yahudileri öldürmek için bu kampları tasarlıyor. Bu resimde, tren yolunun sonunda ufukta görülen kapı, sadece Macaristan'dan günde 5-7 tren olarak getirilen insanlar için yapılan, kampın içine doğru özel olarak inşa edilen rayların girişi. Kampın büyüklüğü inanılmaz. Kitap bilgileri vermek istemiyorum, benim dikkatimi çekenler, öldürme nedeni olarak 6-7 yaşındaki çocuklara politik suçlu damgası verilmesi, gaz odalarında öldürülen insanların saçlarını işleyerek üretilen kumaşla yapılan üniformayı giyen nazi askerleri, ve daha önce asla ailesi yanında göbeğini bile açmamış kapalı yahudi toplumunun, ailesi ve diğer insanlar yanında çırılçıplak dolaşmaya zorlanması. Rehberimiz, bu insanlar için ölümün kurtuluş olduğunu, onlara en büyük zararı küçük düşürülmenin verdiğini söyledi. Otobüsle Krakow'a geri döndük.




Hiç yorum yok:
Yorum Gönder